Son dönemde kadınlara yönelik artan şiddet ve vahşet olayları, toplumun derin bir travma içinde olduğunu açıkça gösteriyor. Her yeni olay, daha önce yaşananların tekrarı gibi bir dejavu hissi yaratıyor; sanki her seferinde ilk kez karşılaşıyormuşuz gibi. Ancak her olay sonrası yaşanan şey aynı: hüsran. Her gün bir kadın öldürülüyor, alınmayan önlemler ve suçlulara verilmeyen cezalarla adaletin sağlanmadığı bir tablo ile karşı karşıyayız. Üstelik bu haberleri sık sık yapıp algı oluşturup bunu ranta dönüştürüyoruz.
Bu meselenin asıl konuşulması gereken konusu bence elbette EĞİTİM. Bugün, bir dostumla yaptığım sohbette eğitim ve öğretimin önemine dair derin bir muhabbete daldık. Ancak mesele, öğretimden öte bir noktada duruyor: Herkes bir şekilde öğreniyor, kimi açıkça kimi gizlice. Peki ya eğitim? Trajikomik bir ironi olarak karşımızda duruyor. Eğitim, sadece bilgi vermek değil, bireyleri daha adil, daha insanca bir dünya için hazırlamaktır.
Şimdi size kadın çiçektir, kadındır, kutsaldır, anadır, börtü böcektir diye herkesin defaatle bahsettiği şeyleri tekrarlamayacağım. Benim için kadına yönelik en büyük şiddet, en büyük darbe; kadınların yaşadığı zulmün en acı örneklerinden biri olan, ABD’nin New York kentinde 8 Mart 1857 tarihinde yaşandı. O gün, 40.000 kadın dokuma işçisi “eşit işe eşit ücret”, çalışma saatlerinde azalma ve doğum izni talebiyle greve başlamıştı. Ancak bu grevde, polislerin işçilere müdahalesi sonucu 129 kadın işçi, fabrikaya kilitlenerek çıkan yangında hayatını kaybetti. Bu trajedi, dünya genelinde kadın hakları mücadelesinin sembolü haline geldi. İronik bir şekilde, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmaya başlandı. Sanki Sevgililer Günü, Aşıklar Günü ya da “Kadına bir hediye alma günü” gibi sıradan bir gün.
Bu genellemeyi yapmadan da geçemeyeceğim: “Kadına bir gün değil, her gün değer vermeliyiz” diyoruz. Ama ertesi gün yine kadın cinayetleriyle karşılaşıyoruz. Neyse… Bu dünyada yaşanan her zulüm, bir gün elbet karşılığını bulacaktır; belki bu dünyada değil ise de cehennemde mutlaka.
Kadın kelimesi, Türkçede Eski Türkçe’deki “kraliçe” anlamına gelen ḳātūn ya da χātūn sözcüğünden türemiştir ya hani. Bizim öyle kraliçe olmak gibi bir derdimiz yok.
En büyük arzum biz kadınlar üzerinden siyaset yapmayın kafi…
Anlayana davul zurna saz, anlamayana hepsi de az tabi…