29.11.2017 tarihinde ilan edilen Bilirkişiliğe Kabule ve Bilirkişilik Başvuru Usul ve Esaslarına İlişkin Duyuru yayınlanmış, buna göre bilirkişilik başvurusuna ön şart olarak “hukukçular” tarafından verilen bir eğitim sonucu temin edilebilen “bilirkişilik eğitimi katılım belgesi” zorunlu tutulmuş, ancak bu belgeyi alan ve eğitimleri veren hukukçular da dahil olmak üzere ironik ve sistemli bir biçimde hukukçular ve hukuk mezunları cımbızla ayıklanırcasına sistem dışında tutulmuştur.Sonuç itibarı ile listeler 25-26.12.2017 tarihlerinde açıklanmış ve hukukçuların sistem dışına itildiği resmiyet kazanmıştır.
Bir uyuşmazlığın dava yoluyla giderilmesi sırasında kimi hâllerde hâkimin özel veya teknik bir bilgiye ihtiyacı olabilir. Bu anlamda bilirkişi incelemesi yargısal faaliyetin tam kalbinde yer almaktadır. İşte bu durum, pek çok uyuşmazlığın çözümünün özel ve teknik bilgiyi gerektirmesine ve nihayetinde, bilirkişi incelemesine başvurunun da kaçınılmaz olmasına yol açmaktadır.
Ancak yeni düzenleme ile birliktehakimleringenel anlamda hukukçu bilirkişiye ihtiyacı olmadığı kabul edilmektedir. Ancak bu yönde bir inanışın ülkemiz ölçeğinde ütopik olduğu su götürmez bir gerçektir.
Hukuk yargısı yüzlerce çeşit davayı içeren büyük bir disiplindir. Bu disiplin içerisinde de hesap bilirkişiliği ve kusur bilirkişiliği baskın rol oynamaktadır. Hesap bilirkişiliğine, alacak davalarında (işçilik alacaklarının her çeşidi- kıdem-ihbar tazminatı- ücret ve ekleri alacakları vd.) ve aktüerya hesabı gerektiren tazminat davalarında sıkça rastlanmaktadır. Bunun dışında İş kazalarından kaynaklanan davalarda ve rücuan tazminat davalarında, kazadaki kusur dağılımı, işverene zarar veren eylemde işçinin kusur derecesinin tayini de kusur bilirkişileri tarafından yerine getirilmektedir. Ve yargıçlar da hüküm tesis ederken bu görüşlerden yararlanarak hüküm kurmaktadırlar.
Mevcut düzenlemede işçilik alacaklarının hesaplanması vebu hesaplamayı hakimin yapabileceği belirtilmektedir. Bu düşünce hayatın gerçeklerinden uzak ve ütopiktir. Ülkemiz gerçeğinde mevcut olan iş yükü, bırakın hakimin hesaplama yapmasını, gerekçeli karar hatta takipsizlik kararı yazacak zaman bulmasına yetmemektedir. Gerçektende hesap yapabilmek oldukça zor, sabır ve dikkat gerektiren bir iştir ve basit bir exel hesabı olarak görülmemelidir. İş hakimleri hesap bilirkişisi olarak hukuk mezunu olan, hesap yapabilme konusunda yetenekli, ilgili ve başarılı avukatlara/hukukçulara muhtaç durumdadır.
Mevcut düzenleme ile “bilirkişilik için etkin ve verimli bir kurumsal yapı” oluşturulması amaçlanmış ancak bu yapılırken sanki sistemin aksaklığının nedeni salt hukukçu bilirkişiler gibi yaklaşım sergilenmiş ve neticesinde hukuk yargısı adeta bir darboğaza sürüklenmiştir.. Bilirkişilik sistemi düzenlemeden önce yargının esas unsuru olan hakimlerin görevleri ile ilgili sorunları (işyükü,uzmanlık,meslek içi eğitim) ortadan kaldırmak yerinde bir girişim olacaktır.
Mevcut düzenlemenin bir anda oldu-bittiye getirilmesi, yargının kurucu unsurları olan avukatlıların görüşünün dahi alınmaması, konuyu konuştuğumuz hakimlerin mevcut düzenlemeyi “mümkün değil” olarak özetlemeleri, arabuluculuğun zorunlu kılınması ve ancak henüz teknik ve hukuki altyapısının oluşturulmaması ve hakimlerin mevcut düzenleme karşısında kanunu dolanmak adına ara karar şablonu oluşturmaya çalışarak dosyaları bir şekilde bilirkişiye verme gayretleri bir arada değerlendirildiğinde bu düzenlemenin fikren zorlama olduğu ve uygulama alanının ne yazık ki mümkün olmadığı, sonuç itibarı ile yargı dünyasını önümüzdeki süreçte büyük açmazların beklediği ortadadır.
Bu süreçte Ordu Barosu olarak mevcut düzenlemede bu hali ile ısrarcı olunmamasını diler, yargının sorunlarının çözümü noktasında fikren ve ruhen her türlü desteğe ve yapıcı fikre hazır olduğumuzu Sayın Kamuoyu’nun bilgilerine sunarız.
Saygılarımızla arz ederiz. 29.12.2017