İstanbul
Ankara
İzmir
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Aksaray
Amasya
Antalya
Ardahan
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bartın
Batman
Bayburt
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Düzce
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkâri
Hatay
Iğdır
Isparta
Kahramanmaraş
Karabük
Karaman
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırıkkale
Kırklareli
Kırşehir
Kilis
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Mardin
Mersin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Osmaniye
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Şırnak
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yalova
Yozgat
Zonguldak
Hatice ALGÜL
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Umudu yaşatmak gerek..

Umudu yaşatmak gerek..

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Sosyal medyayla birlikte oluşan yeni sosyoloji toplum psikolojisini de derinden etkilidi. Daha önceleri değer verdiğimiz kıymetlerimiz anlamlarını yitirmeye başladı. Toplumda ayrışma ve keskinlik aynı zamanda öfke ve kin duygusu tahammülümüzü hoşgörümüzü yok ediyor. Bunun bilincinde olan ya da olamayan yöneticilerin söylemleri toplumun alt kesimlerinde kavga ve kine dönüyor.
Yıllardır kitleleri etkilemek için tercih edilen klasikleşmiş metotlarının artık eskisi gibi bir karşılığının kalmadığını görüyoruz.
Vâdedilegelen “temiz toplumun“ bir hayal olduğunu görmek ve bu can yakıcı gerçeği kabul edilemez bulmak insanlarda maalesef derin travmalar oluşturdu.
Bunun en büyük etkisini muhafazakar kesimde gözlemliyoruz.

Kutsal ve büyük ailenin izinden giden, yolunda yürüyen ve karakteristik aile çizgisiyle bir bütün olmayı ehemmiyetli sayan ailelerde artık aykırı, esrik ve birbirleriyle zıt yaşam tercihleri olan fertlere rastlamak pek doğal oldu.
Aile içi huzur derinden etkiliendi.
Bunun en büyük suçlusu olarak gençleri görmek, bizim mahallenin en büyük yanlışlarından biri!
Zîra; hem ailede hemde yönetici elitte iyi örnekler oluşturamayan anne-baba ve rol model alınan yetişkin figürler çocukların hızla kendi mahallesinden ve değerlerinden uzaklaşmalarına neden oldu.
Siyasal islamcılar, 35-55 arası orta yaş grubunun büyük bir hayal kırıklığıyla birlikte mutsuz, umutsuz ve boşlukta salınmasına neden oldular.
Zaten insan olarak kodlarındaki herşeyin günah olduğuyla imtihan olan bu kuşak etrafında ona sunulan lüks hayatla birlikte, içinde bastırdıklarıyla imtihan olmakta.

Kökeni Anadolu köyü olan muhafazakar ve sağcı kesim bir anda iktidar ve parayla tanışınca imtihanı kaybetmeyi göze alıp lükse dalmayı tercih etti. Para kazanmak ve lüks yaşamak tek hedefi haline geldi. Çalışma disiplini olamayan, geneli eğitimsiz bu kitleler maalesef ki yaptıkları her yanlış davranışıyla İslamla ve dindarlıkla birlikte anılmaya başlandı. Rüşvet ve irtikâp gibi illetler batağına batan muhafazakar kesimin aileleri değerler bağlamında kontrolcu olmaktan çıktı. Lükse ve rahata tabii olunca kadının-annenin evlatlarını haramdan koruma görevi kayboluverdi.
Artık üzerinizdeki marka giysi, altınızdaki araba ve paylaşılan harika evler bütün değerlerin önüne geçti.’
“Çocuğumun kursağından haram geçmesin ki, iflah olmaz‘’ diyen annelerin yerini daha örtülü, daha çok ibadet eden ama yediği lokmayı sorgulamayan, “çocuğumun ve benim neyim eksik” diyen anneler aldı.
Bu lüksün bedeli olarak dedikoduyu, bazen aldatılmayı göze alan kadın hem mutsuz hemde değersizlik çukurunda cebelleşmeye başladı.
“Dava” diyerek mücadele eden temiz Anadolu çocuklarının büyük kısmı unutulurken, bir kesim bu dava üzerinden sürekli nemalanır oldu.
Şimdi çocuklarımıza anlatamadığımız kendi dünyamızda sadece günah çıkarmakla ve cennet hayaliyle yaşarken kopamadığımız günahlarımızı masumlaştırmaya çabalıyoruz. Artık kralın çıplaklığı gizlenemiyor. Haramla beslediğimiz çocuklarımız iflah olamıyor ve en korkuncu harama, rüşvete lükse, adaletsizliğe, bencilliğe, kabalığa, sevgisizliğe, âdapsızlığa, küstahlığa, başkasının malına göz dikmeye, alışan neslimiz ilerde bu ülkeyi yönetmeye aday olacaklar.
Bu kokuşmuşluk sadece muhafazakarların sorunu mu sanıyorsunuz? Asla !
Diğer mahallede bizden farksız. Seküler ve laik kesim, muhafazakarların hatalarından pay çıkararak kendini temize çıkarmaya çalışsa da hiç inandırıcı değil. Yıllarca Kemalizm kamçısıyla dövdükleri vatandaş, onların Atatürk’ü kullanarak kendilerine sırma köşkler kurduklarını gördü. Seküler olmayanı küçük görmeyi özgürlükçülük ve medenilik sayanların; küstahça tepeden bakan, toplumdan uzak tavırları iğreti görünmeye başlayalı çok oldu. Atatürkçülüğü, içip içip 10. yıl marşı söylemek sanan, tarihinden, özünden ve milletinden uzak, Türk’ün anlamı olan töresine ve Anadoluya kem gözle bakan, eli kanlı Avrupa’nın hayranı, Uğruna can verilen, şehit olunan değerleri sevemeyen sevgisiz ve kaba bir seküler tayfa da ülkenin başına uzun zamandır bela…

Türkiye’nin bu altın yıllarında toplumu anlayan ve toplumuyla dertleşen yöneticilere ihtiyaç var. İster sağ, ister sol olsun ama ahlaklı ve bizden olsun diyor artık vatandaş.
Bunu göremeyen ve liyakatten uzak adamlarla yol yürüyenler çoktan kaybetti. Türkiye’yi artık ne dindarlık ne sekülerlik değil, gerçek ve iyi ahlak kurtaracak. Zira, ahlaktan yoksun dindarlığın iticiliğini görüldü. Dava’ya emek verenler, ne zaman dava ranttan kurtarılır o zaman dava söylemlerine kulak verecek.
Öte tarafta ahlaksız Atatürkçülüğün de, Türk’ün düşmanlarınca manivela olarak kullanıldığı çoktan kanıtlandı.
“Kimden olduğunuzu değil, ne kadar ahlaklı olduğunuzu önemsiyoruz” diyor bu güzel ülkenin güzel insanları.
Bu, yüksek bir bilincin oluşması için fırsat olur mu?
Umudu yaşatmak gerek..
Keşke! diyorum…Hatice Algül

Umudu yaşatmak gerek..
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Asayiş Gazetesi