17 Ağustos 1999 depreminin üzerinden 16 yıl geçti. 16 yıl geçmesine rağmen felaketin izlerini silmek mümkün değil. Geçmiş yıllarda olduğu gibi yine depremler, hortumlar, fırtınalar, heyelanlar, su baskınları ve göçükler yaşandı. Sıcak ve soğuk hava dalgaları yaşamı olumsuz etkiledi. Orman yangınları meydana geldi. Kuraklık ve susuzluk çektik. Şöyle bir geriye baktığımızda neler neler yaşadığımızı, unuttuklarımızı hatırlayabiliriz.
Her şeyde olduğu gibi DEPREM’ ide yalnızca 17 Ağustos zamanı gelince bir günlüğüne hatırlıyor ve unutuyoruz.
SADECE HATIRLATMAK İÇİN;
“17 Ağustos’un üzerinden yalnızca 16 yıl geçti” demek için… Çünkü hiçbir acının son kullanma tarihi yoktur! Unuttuğunuzu düşündüğü anda acı kendini hatırlatma lüksüne sahiptir. Ta ki siz o acıların sebeplerinden ders çıkarıp ibret aldığınızı ona inandıracağınız ana kadar! Peki, ya sizler, bizler dönem dönem yaşadığımız küçük kıyametler aracılığı ile verilen uyarıyı dikkate aldık mı? Geçen 16 yıl boyunca yaşam alanlarımızda gerekli tedbirleri kuşandık mı? Hadi dürüst olalım… Deprem gerçeğini ve 1999, 17 Ağustos’u Marmara’yı, Van’ı unuttunuz değil mi? Çoğunlukla HAYIR cevabını duyar gibiyim. Evet, maalesef her şeyde olduğu gibi Deprem gerçeğini 17 AĞUSTOS’U unuttunuz değil mi?
17 Ağustos depreminin üzerinden geçen 16 yıllık süre boyunca yaşanan yeni felaketler, yetkililerin açıklamaları ve uygulamaya konulan yeni yasalar deprem tehlikesinden korunmak adına hiç yol kat edilmediğini gösteriyor. 1999’dan sonra yaşanan Elazığ ve Van depremleri gibi felaketler olası yeni depremlere karşı önlem alınması konusunda ise toplumu rahatlatan, gerçek hiçbir adım atılmadığının en önemli kanıtlarıdır. Her alanda olduğu gibi bu felaketlerde ortaya çıkan kayıplar alınan önlemlerin yetersizliğini ve sonrası verilen sözlerin tutulmadığını gözler önüne sermiştir. Çünkü, Tüm bu yaşananlara rağmen bugün ülkemiz genelinde hâlâ riskli hasarlı bina bulunmaktadır. Üstelik bu binalarda binlerce insan yaşamaya devam etmektedir. Buna yetkililer müdahale etmemekte, yerel yönetimler ise maddi gelir kapısı olarak baktığından olacak ki, ruhsatsız, iskansız
1999 depreminden sonra depremden korunmak adına en önemli uygulama Yapı Denetim Yasası. Yapı denetim de bile okurken üniversiteli kabul edilen mezuniyet sonrasında yarım üniversiteli olarak algılanan iki yıl teknik eğitim alan yapı sektörünün mutfağında pişen teknikerlere yetki ve sorumluluk verilmemiş, daha da üzüntü verici olanı İki yıl üniversite teknik eğitim alan teknikerler “teknik eleman” tanımı dışında tutulmuştur.
Van depreminde 1999 sonrası inşa edilen binaların bile yıkılmış olması denetimin hangi şartlar altında yapıldığı sorusunu akıllara getirdi. Ve binaların yıkılmasındaki en büyük nedenin nitelikli iş bilen elemanların çalıştırılmaması gerçeği ile beraberinde uzman olmayan kişiler tarafından yapılan kontrol edilen yapıların olduğu ortaya çıktı.
Yapı sektöründe çalışanlarda mutlaka teknik eğitim ya da mesleki yeterlilik belgesi istenilme zorunluluğu getirilmelidir. Bu çok önemlidir. Üzerinde dikkatlice durulması takip edilmesi gereken bir konudur. Yapı Denetim Büroları çalışanlarda branşlara göre yeterlilik belgesi aramalıdır. Mesleki eğitime ve mesleki denetime önem verilmelidir.
Depremlerde en çok zarar gören yapı sektöründe, teknik eğitim almış olan “tekniker”ler halen sahada görevlendirilmemiş, Yetki ve sorumlulukları verilmemiştir. Lisans tamamlamaları için eğitim devam hakları önündeki engeller kaldırılmamış aksine teknik eğitim mezunları branşları dışında alanlarda Açık öğretimde işletme ve iktisat alanlarında lisans tamamlama zorunda bırakılmıştır.
17 Ağustos depreminin ardından yaklaşık 16 yıldır yapılan genel seçimlerde ne iktidarda ne de muhalefet partilerinde mesleki eğitimin ve teknikerlere dair net bir program bulunmamaktadır. Bugün Ülke genelinde iki milyon tekniker sahada görev almak için beklemektedir. Aileleri ile birlikte yedi milyon tekniker ailesi görmezlikten gelinmemelidir. Hangi siyasi parti programında teknikerlere ışık tutarsa ülke aydınlığa yükselecektir.
Geçtiğimiz yıl çıkarılan kanun hükmünde kararnameler ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığına olağanüstü yetkiler verildi. Van depreminde binlerce insan yaşamını yitirirken, yürürlüğe sokulan “Afet Yasası” ile deprem riski öne sürülerek kentsel dönüşümün önündeki tüm engeller kaldırılırken yasa sayesinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından “riskli” bulunan tüm yapılar ve alanlar hakkında yıkım kararı çıkarıldı. Bu olumlu yapıcı yasa için ilgililere teşekkür ediyoruz.
Bizler asla siyasi kimlik taşımıyoruz. Doğru olana doğru, yanlışa yanlış diyoruz. Doğruları Takdir ediyor, yanlışları eleştiriyoruz, aldığımız teknik eğitim sonrası bilgi ve deneyimlerimizle önerilerimizi sunuyor, bildiklerimizi tecrübelerimizi kamuoyu ile paylaşıyoruz.
Türkiye depremlerdeki ölümcüllük açısından en önemli ülkelerden biridir. 17 Ağustos üzerinden tamı tamına 16 yıl geçti. Gölcükten sonra, Van depremi, sonrası soma maden faciası, bugün halen pek çok olumsuzluklar, afetler görmezden gelinmekte, sorumlulukların üzerinden atılması için her yol denenmekte tüm kayıpları kadere bağlayan bir anlayış benimsetilme yerine “enkaz altından nasıl insan çıkarırız’ yerine, ‘enkaz altında nasıl kalınmazın’ politikası benimsetilmeye çalışılmalıdır. “Deprem ya da diğer doğal afetlerin Felakete Dönüşmesi Takdir-i İlahi Değildir.”
Afetler, toplumları ve kitleleri değil ülkeleri geriye götürmektedir. Bu nedenle afetlere hazır olunması, gerekli tedbirlerin alınması ve risklerin belirlenmesi gerekmektedir. Türkiye’nin bir doğal afetler ülkesi olduğunun bilincinde olarak, doğal afetlerle ilgili stratejisini ”yara sarmak yerine yara almamak” ilkesine göre şekillendirerek risk yönetimini esas alan politikalar üzerine kurulmalıdır. Bütün dünyada yapılan araştırmalar göstermiştir ki, zarar azaltma yatırımları iyileştirme giderlerine göre 7 kat tasarruf sağlamaktadır.
Uzun yılların ortalaması Dünyada her yıl doğa afetlerinden 60.000 insanın öldüğünü göstermektedir. Ölümlerin büyük çoğunluğu, az gelişmiş ülkelerdeki depremlerde, binaların çökmesi sonucu meydana gelmektedir. Üstelik bu ölümleri engelleyebilecek mühendislik çözümleri bulunmasına rağmen bu iyileştirmeler bir türlü yapılmaz ve kaçınılmaz olarak ölümler gerçekleşir. Bunun sebebi nedir? Mühendislik çözümler, hem pahalı ve hem de teknik olarak zordur. Bu çözümler, gelişmekte olan ülkelerde insanların hayatını kurtarmak için tasarlanmış diğer müdahaleler ile karşılaştırıldığında fayda maliyet oranı açısından pahalı olduğundan genellikle tercih edilmez.
KESİNLİKLE ama KESİNLİKLE Deprem Dayanıklılık Raporu olmayan bir evi asla satın almayın, ailenizden birinin almasına müsaade etmeyin. Canınızı herhangi bir müteahhidin insafına bırakmayın… Oturduğunuz yapının, binanın, evin sağlamlığını teknik eğitim almış işin mutfağında yetişen tekniker arkadaşlarımızdan danışmanlık hizmetleri alarak, gerekli test ve ölçümleri yaptırarak gerekli önlemleri alınız. Aksi takdirde, Deprem öldürmez, önlem almadığınız için, ölümlere siz sebep olmuş olursunuz…
Türkiye Teknikerler Birliği Ordu İl Temsilciliği ve Ünye Fen Derneği Olarak “Aradan geçen onca yıldan sonra, gerekli derslerin alınarak, teknikerlerin sahada görevlendirilmesiyle depreme dayanıklı yapılarda güvenli yaşamların sürüldüğü, depremle yaşamaya alışmış bir ülkeyi görmek istiyoruz. Deprem sonrası oluşan acılar ve korkular suistimal edilmemeli, deprem sözü bu ülkede artık rant olarak görülmemelidir. 17 Ağustos’ta gördüğümüz film değildi… Bir daha yaşanmamasını diliyoruz.
Aklın ve bilimin gösterdiği yol deprem karşısında çaresiz olunmadığı ve devlet eliyle güvenli bir yaşamın sağlanabileceğini göstermektedir. Devlet üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeli, ranta ve kâra dayalı politikaları terk etmeli, depremlerin afete, afetin de büyük felaketlere dönüşmesinin önüne geçmelidir. Türkiye’nin yükseköğrenimli teknik eleman potansiyeli “teknikerlere” hizmet etme hakkı tanınmalıdır. Teknik eğitimde amaç mezun etmek diploma vermek değil, mezuniyet sonrası işletmeler kuran, istihdam sağlayan, üreten teknik elemanlar yetiştirmek olmalıdır.
Dünyanın hiçbir yerinde türbünde oturanlar, ünlü dahi olsalar alkışlanmazlar, sadece dikkat çekerler. Ancak sahada olan cesur insanlar herkes tarafından ayakta alkışlanır. Unutmayınız ki, teknikerlik, teknisyenlik bir madalyadır, teknik adamın göğsünde taşıyacağı.
Bu duygu ve düşüncelerimle; Bugün her türlü engellemeye karşı, dar gelirli ailelerin evlatları olan, zor koşullarda iki yıl teknik eğitim alan ve ülkesine milletine hizmet etmeye çalışan tüm tekniker meslektaşlarımı aileleri ile birlikte alkışlıyorum, sevgi, saygı ve selamlarımı sunuyorum.
Musa Kıranlı
Türkiye Teknikerler Birliği Ordu İl Temsilcisi
Ünye Fen Adamları Derneği Başkanı